Boğaziçi Köyü Kuzguncuk

Neden bilmem, “Kuzguncuk” ismi bende her zaman şefkat hissi uyandırmıştır. ”Kuzguna yavrusu..” lafının çağrıştırdığı anne- çocuk ilişkisinden belki de..


Yeni bir yere ilk gittiğimde, önce bir telaşa kapılırım. Orayı her yönüyle keşfetmek, hiçbir şeyi gözden kaçırmamak, her şeyi hafızama kaydetmek isterim. Telaşsız, kendimi bile şaşırtan yavaş adımlarla dolaştım Kuzguncuk’ta..

Caddenin yanındaki sokağa sapınca, çocukluğuma döndüm birden. Mavi betebeli ev, beni babaannemin evine götürdü. Balkonundan sarkan sardunyalar, pencerelerin önündeki saksılar, sokaktaki kedi kokusu ile babaannem sanki camı açıp, dışarı bana seslenecekmiş gibi geldi.

Burada hiçbir şey için acele etmeye gerek yok. Ruhumun yavaşladığını hissettim. Hayat yavaş, sessiz, sakince ve olması gerektiği gibi akıyor. Her şey yerinde, bekliyor. Kaçırılan, yetiştirilmesi gereken işler yok gibi. Telaşa yer yok.

Eskiler yerinde duruyor, atılmıyor. Aksine, yeniler gözü bozuyor, yoruyor.
Pencereleri kendine çok büyük gelen, tepesinden duman tüten teneke ev, mahallenin doğal bir parçasıyken, sokak içindeki kocaman, ışıklı, renkli reklam tabelası “beni buraya zorla astılar” diyor kendiliğinden.

Kimi harap, yıkık, bakımsız, kimi biraz elden geçmiş bir sürü ahşap ev, yan yana ,omuz omuza…
Her şey eski, ama bugüne ait. Kuzguncuk öteden beri bende uyandırdığı şefkat hissine, sadık kaldığı semt ruhu, bozulmamış Boğaziçi Köyü kimliği ile sadakat ve güveni de ekliyor.
Bilge
14.01.2010



0 yorum :