• Gündelik

    Günün getirdikleri, bazen çarşı pazar, bazen sergi konser...

  • Bilgece

    Kişisel Gelişim Notlarım

  • GeziYorum

    Yolculuklarım, yaşadıklarım, gözlemlerim...

  • Yemek

    Lezzetli tarifler, şık sunumlar, kitaplar, lokantalar...

  • Her Yer İstanbul

    İnsan bir kere sevmeye görsün anladım
    Nereye gidersen git, orada İstanbul...

    Ümit Yaşar Oğuzcan

İstanbulu Yazıyorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cihangir'den geçerken

0 yorum
İstanbul’u Yazıyorum’un Cihangir günündeyiz…

“Daha önce defalarca geldiğim bir semti yazmak nasıl olur?”, diye düşünüyorum. Bildiğim yerlerin neresine bakacağım, daha önce fark etmediğim neler göreceğim ...merak ediyorum..

Cebimde küçük bir bloknot ve kalemimle, bütün duyularımı harekete geçirerek, sokaklarda dolaşmaya başladım.

Etrafta gördüklerimi beğenmek, hoşuma gidecek kokuları solumak ve duyduklarımla mutlu olmak üzere Cihangir’i yeniden keşfetmeye hazırım.…

Nereye gittiğime bakmaksızın sokaklarda dolaşmaya başladım. Her girdiğim sokakta biraz ilerledim…sonra geri döndüm…sonuna kadar gitmedim hiçbirinde.

Acele ettim….bir yan sokağa saptım…sonra diğer sokağa, sonra diğerine… Sebebini anlayamadım… telaşlıydım….çözemedim beni huzursuz edenin ne olduğunu. Sonra farkına vardım ki, Cihangir’ de gözlerimde bir perde ile dolaşmak istedim …ve de öyle dolaştım…Ara sıra perdeyi biraz aralayıp baktım ama hemencecik kapattım. Arkasındakini görmek, gizemine ortak olmak istemedim. İçeride her ne varsa kendisine ait kalmalıydı…

Cihangir sokaklarına ” sadece geçiyorum, biraz sonra buralardan gideceğim, siz rahatınıza bakın”, demek istedim.

Yan yana sıralanmış apartmanların önünden yürürken, gözlerim etraftan tek tük geçenlerin arasında küçük çocuklu birilerini aradı… Yoktu… Düşündüm de yaşlı ya da genç, daha çok yalnızlığını yaşayan insanların semti olmalı Cihangir…

Benim için, farklı hayatlara geçmeden önce bir süreliğine beklenen bir durak gibi burası. İleri ya da geri, mutlaka bir yerlere gidilecek buradan. Burada sürekli kalmak yorucu…

Kimbilir, kalanlar sabırla bir gün gitmeyi bekliyorlar belki de…Gidenler ise arada özlem ile burayı ansalar bile, aslında için için buradan gittiklerine seviniyor, memnuniyet duyuyorlar …mıdır acaba?

Anladım ki Cihangir benim için uzaktan methiyeler düzdüğüm, ama yaşadığımda değil onu ziyaret ettiğimde ve aslında en doğrusu oradan geri döndüğümde mutlu olduğum semt…..

Bilge
23.02.2010

Devamını Oku »

Boğaziçi Köyü Kuzguncuk

0 yorum

Neden bilmem, “Kuzguncuk” ismi bende her zaman şefkat hissi uyandırmıştır. ”Kuzguna yavrusu..” lafının çağrıştırdığı anne- çocuk ilişkisinden belki de..


Yeni bir yere ilk gittiğimde, önce bir telaşa kapılırım. Orayı her yönüyle keşfetmek, hiçbir şeyi gözden kaçırmamak, her şeyi hafızama kaydetmek isterim. Telaşsız, kendimi bile şaşırtan yavaş adımlarla dolaştım Kuzguncuk’ta..

Caddenin yanındaki sokağa sapınca, çocukluğuma döndüm birden. Mavi betebeli ev, beni babaannemin evine götürdü. Balkonundan sarkan sardunyalar, pencerelerin önündeki saksılar, sokaktaki kedi kokusu ile babaannem sanki camı açıp, dışarı bana seslenecekmiş gibi geldi.

Burada hiçbir şey için acele etmeye gerek yok. Ruhumun yavaşladığını hissettim. Hayat yavaş, sessiz, sakince ve olması gerektiği gibi akıyor. Her şey yerinde, bekliyor. Kaçırılan, yetiştirilmesi gereken işler yok gibi. Telaşa yer yok.

Eskiler yerinde duruyor, atılmıyor. Aksine, yeniler gözü bozuyor, yoruyor.
Pencereleri kendine çok büyük gelen, tepesinden duman tüten teneke ev, mahallenin doğal bir parçasıyken, sokak içindeki kocaman, ışıklı, renkli reklam tabelası “beni buraya zorla astılar” diyor kendiliğinden.

Kimi harap, yıkık, bakımsız, kimi biraz elden geçmiş bir sürü ahşap ev, yan yana ,omuz omuza…
Her şey eski, ama bugüne ait. Kuzguncuk öteden beri bende uyandırdığı şefkat hissine, sadık kaldığı semt ruhu, bozulmamış Boğaziçi Köyü kimliği ile sadakat ve güveni de ekliyor.
Bilge
14.01.2010



Devamını Oku »

Alışkanlıkları değiştirmek elimizde!

0 yorum

Güneş değişimin simgesidir.

Yaşantımızda zaman zaman bizi yavaşlatan, bize yük olan alışkanlıkları, inançları, davranışları fark edip, artık bunları terk etmek, daha mutlu ve doyumlu olabilmek için, olumlu yönde değişmek isteriz.


Potansiyelimizin kapasitesini kullanarak kendimizin mümkün olan en iyi versiyonunu gerçekleştirmek aslında elimizde.

Yaşamın sonsuz seçeneklerinden kendimiz için en uygun olanı seçebilir, bunu uygulayıp, sürdürerek yeni alışkanlığımız haline getirebiliriz.

Bir çok kere ben de çeşitli alışkanlıklarımı değiştirmek istedim. Bazılarında başarılı oldum, bazılarında olamadım. Bugün artık en azından bunların nedenlerini biliyorum. Değişimin tamamen benim tercihlerime bağlı olarak gerçekleşeceğini öğrendim.

Türlü bahaneler veya suçlanacak birilerine gerek yok, her şey sadece bize ve tercihlerimize bağlı .

Değişim kelimesi Çince de kriz anlamına geliyormuş. 2 sembolün beraber kullanımı ile ifade ediliyor: gizli tehlike ve potansiyel fırsat. Değişimin içinde tehlike var, gizlilik var ve potansiyel fırsat olduğu için bir de vaat var.

Değişim deyince önce içimizde bir şüphe oluşuyor . Yeni durumda ne ile karşılaşacağımızdan çok emin olamıyoruz. Bilinmezliklerle dolu olduğu için de hemen kolaylıkla kucak açmıyoruz ona. Eski halimize iyi kötü alışmışız, nasıl baş edeceğimizi biliyoruz.

Direnç, erteleme ve korku değişimin karşısındaki engellerden bazıları

Direnç ne hissettirir? Huzursuzluk, mutsuzluk, anlaşılamayan bir suçluluk duygusu. Hissettiğimiz bütün bu olumsuz duyguları teskin etmek için ne yaparız ? Çok yeriz, çok içeriz, internette fazlaca oyalanıp, gereksiz ne varsa yaparız. Bütün bunlar olumsuz duygularımızı bastırmak için ,direncin yansımaları.

Erteleme bizi geçici olarak sorumluluk almaktan korur. Ertelemenin bir başka sebebi de yapılacak işin altından kalkılamayacağı duygusu ve özgüven eksikliği. Nereden başlamalı, ne yapmalı ? En iyisi ertelemeli. Erteledikçe rahatlayacağımıza aksine, stres, güven kaybı, uyku bozukluğu, kendini eleştirme, türlü olumsuz duygular çıkar ortaya. Geçiştirmek için çeşitli bahaneler buluruz ama yine de rahat edemeyiz bir türlü.

Korku ise bilmemek ve emin olmamaktan kaynaklanıyor. Araştırmalara göre insan genlerinden gelen 2 gerçek korku var ; yüksekten düşme ve yüksek ses korkusu. Diğer bütün korkular sonradan öğrenilmiş korkular.

Korktuğumuz her ne ise bir tarafa bırakıp, yapılmak istenilene odaklanmamız önemli. Korkunun geçmesini beklemek boşa vakit kaybından başka bir şey değil çünkü geçmeyecek. Korku hep olacak.Onu kabul edip, onunla beraber yola çıkmalıyız. Korkuya rağmen harekete geçtiğimizde, akıllıca riskler alıp, temkinli davranırız.

Bize yararının olmadığını bildiğimiz bazı alışkanlıklarımızı devam ettirmemizin sebebi nedir acaba?

Sigaranın zararlı olduğunu biliyoruz, yine içiyoruz. Tatlı ya da hamur işini çok yiyince kilo alacağımızı biliyoruz, buna rağmen yiyoruz.

Bize sağladığı fayda nedir ki devam ettiriyoruz bu tutumumuzu?

Vaz geçemediğimiz her davranışımızın arkasında , o durumdan elde ettiğimiz adına ister gizli kazanç,ister haz diyelim bir doyum var. Kişilik sistemimizin en ilkel yapısı olan biyolojik yapımız, id, haz ilkesine göre çalışır. Bu yapıda düşünce ve akıl yok, sadece duygu ve davranış var. O nedenle haz duygusu önemli, tatmin edilmeli.

Sürdürdüğümüz her davranışın ardında durumdan elde ettiğimiz bir doyum, kendimizi koruma, gizli kazanç var. Mesela sigara, zararlı ama bazen arkadaşımız oluyor, bazen stresimizi atıyor, bazen de kilo almamızı engelliyor. Ya da çocukları için çok fazla endişelenen bir anne böyle davranarak kendini çoçuklarına çok düşkün hissediyor .

Değişiklik yapmak istediğimizde önce alışkanlığımızın bize sağladığı doyumu keşfedeceğiz. Bu duyguyu belirledikten sonra yerine yeni davranışımızla ilgili sağlıklı başka bir alternatif koyacağız ki, değişikliği yapabilelim, sürdürebilelim.

Aklımızın söylediği “sigara zararlı, bırak” bizi bir yere kadar götürür. Bize doyum sağlayacak yeni alternatifi koymadıysak, gizli kazancımızı belirlemediysek, bir süre sonra tekrar eski davranışımıza geri döneriz.

Değişimi yaparken odağımızı yapmak istediğimize çevirmemiz çok önemli, yapmamamız gerekene odaklanmayacağız.

Örneğin odak sigarayı bırakmak veya rejim yapmak değil, sağlıklı olmak vs. gibi doyum sağlayacak başka bir olumlu hedefte olmalı.

Bir davranışı yapmamak için kendimizi engellediğimizde onu daha çok yaparız. Yapmamaya odaklandığımız şey ürer. Düşüncemiz neye odaklanırsa, onu üretir.

Beyin “yapma” komutunu bilmez. Klasik örnek “Kırmızı köpek düşünme “ dendiğinde aklımıza hemen kırmızı köpeğin gelmesi gibi.

Değişim yolunda atacağımız ilk adım doyum sağlayacağımız yeni hedefe odaklanmak olmalıdır.

Değişimi sadece kendimiz istediğimiz için yapacağız, başkaları için değil.

Değiştirmek istediğiniz alışkanlığınız sizde neyi besliyor acaba?

Bilge
Mayıs 2013






Devamını Oku »